Nörobilimin Evrimi, Cumhur Ertekin, Nova Kitap, Mart 2025 / İstanbul
Prof. Dr. Hilmi Uysal (Emekli Öğretim Üyesi.)/ 17.05.2025
“Nörobilim’in Evrimi” kitabını okuyorum*. Cumhur Ertekin kitabının önsüzünde “Şimdi kendime soruyorum, bu kitabı kimler okur? Tabii ki en başta nörologlar, beyin cerrahları, psikiyatristler, nörobilimciler, psikologlarla tıp ve sağlık konularında çalışan herkes okuyabilir. Ayrıca terimler ve özel tıp isimleri yer yer açıklandığı için insan beyninin nasıl çalışıp üretim yaptığına dair merak duyan tüm kitapseverlerin de bu kitabı kolayca okuyabileceğini düşünüyorum.” diyor ve Hocamın bu kapsamlı eserinin bizim için yazmış olması en başta nörolog olarak beni sarıp sarmalayıp içine çekti.
Kültürel evrimimizin bir parçası olarak bilim ve onunda bir parçası olarak Nörobilimin evrimi heyecan verici bir seyahat gibi Cumhur Ertekin’in kaleminden anlatılıyor kitapta. Üslup olarak anlatım diline yakın bir temel ile olduğu için, bir söylence içinde yolculuk ediyor gibiyim.
Homo sapiens sapiens bedensel evrimsel gelişimi bugünkü haline geldikten sonra artık insan beyninin ürünü olan kültürel evrimsel sürecinin belirleyici etkisiyle karşı karşıyayız. Kitabın ilk sayfaları kültürel evrimsel sürecin vurgulanması ile başlıyor. İlk sayfalardan anlıyoruz ki beyin ile ilgili insanlığın bugünlere kalan ilk bulgularının kafatasının delinmesi (Kraniotomi ) girişimleriyle ilgili olması çok çarpıcı geliyor insana.
Nörobilimin merkezinde bulunan beyinin insanlık tarihinde tanına bilmesi için ilk çağındaki gelişmelerinin birikimli tarihine gereksinimi olduğunu anlıyoruz ve adının konulması ancak ortaçağı bulmuş. Bu sürecin basamaklarının üniversite gibi kurumsal yapılarının oluşması ve bilgi birikiminin nesiler arası aktarılması ve deneysel çalışmaların eklendiği Rönesans aşamasına kadar ulaşılması gerekmiş. Bölümler ilerledikçe Nörobilimin evrimsel tarihinin tıbbın gelişim basamaklarıyla çakışmasının kaçınılmaz olduğunu anlıyoruz.
Beynin anlaşılması onun ‘kurcalanmadan’ olmayacağı için gerek anatomik gerekse işlevsel bağıntıların ve özelliklerinin kavranılmasının ancak tıbbın önde gelen isimlerinin katkılarıyla olduğunu görmemek mümkün değil Cumhur Ertekin’in anlatımıyla.
Nörobilimin evriminin kritik aşamalarından birisi de beynin yapısal olarak kavranılmasıyla ulaşılan düzeyin felsefenin yaklaşımlarıyla birleştirilmesi olmuş. Bu düzeyin ilk adımlarının ancak aydınlanma çağında başarılmış olduğunu görüyoruz. Felsefi yaklaşım eklenmeden Nörobilimin evrimsel gelişimini kavramak halen mümkün değil.
Ayrıca nörolojinin kurucularından ilki kabul edilen Thomas Willis beyin ve sinir hastalıklarına nöroloji adını verişine rastlıyoruz. Teleskop ile Galileo tarafından gök cisimlerinin izlenmesi nasıl bilimsel araştırma ve düşünme yolunun açılışı ise benzer şekilde mikroskobun keşfi ve hücrelerin, dolayısıyla sinir hücrelerinin görülebilir hale gelmesi nörobilimin kapısı ve onun evrimsel sürecinin köşe taşlarından birisi oluşunu görüyoruz. Bu kapının aralanması ile beynin ince yapısının gözlenebilir olmasına ise 19. yüzyılda ulaşılabilmiş. Sinir hücresi nöronun insan için görünür olmasının Santiago Ramon y Cajal’a, o hücrenin nöron adını almasına ise Wilhelm Waldeyer’e borçlu olduğumuzu öğreniyoruz.
Nöronlar arasındaki özel iletişim noktalarının tanımlanması ve ‘sinaps’ olarak adlandırılması İngiliz fizyolog Sherrington’un katkılarıyla olduğunu belirtiyor kitabında Cumhur Ertekin.
Nörofizyolojinin bilimsel araştırma sürecine katılmasıyla nörobilimin evrimsel sürecinin temel taşlarından birisinin atıldığını anlıyoruz. Hele bu sürece klinik nöroloğ ve beyin cerrahlarının eklenmesi ile artık beynin gizemindeki bilinmezlerin hızla silinmeye başlandığını görüyoruz. Bilgi birikimi arttıkça Nörobilim’in evrimsel süreci hızlanmakta olduğunu hissetmemek mümkün değil kitabı okurken.
Beynin işlevselliğiyle ilgili gelişmelerin birisinin de felsefi boyutu olan lokalizasyonculardan geldiğini ve konuşma bozukluklarının araştırılmasının Nörobilimin evrimsel sürecinde dikkati çeken bir yönünügörmekteyiz. Beyindeki lezyonlarla davranışsal ve işlevsel değişikliklerin incelenmesi artık araştırıcıların ve klinisyenlerin başlıca uğraşıları olmuş ve beyin kavrayışının artışında devasa katkısıolduğunu görüyoruz.
Kitapta sürecin evrilmesinde 19. yüzyılın ağırlığını görüyoruz ancak heyecan veren gelişmeleri 20. yüzyıla sığdırmak gerekmiş. Araştırmalar teknolojik gelişmeler ile inceleme metotlarındaki inanılmaz zenginleşme ile dolu dolu bulgular ile gelişen süreç ilerleyen sayfalarda anlatılmakta. Artık beynin haritası çıkarılmış ve işlev ile bağıntılar bir ülkenin coğrafik ve idari haritasının çıkarılması gibi mümkün hale gelmiştir.
Hücresel düzeydeki değişimlerin ve mekanizmaların araştırılabiliyor olması ve buna işlev ile elektrofizyolojik kayıtların yapılabilmesinin önemi vurgulanıyor ve Cumhur Hocam’ın kendi alanı olan nörofizyolojinin evrimsel süreçteki yerini ayrıntısı ile görmekteyiz. Nöronlar arası sinyal aktarımı ve bir tür enformasyon aktarımının mekanizmaları ve bunun için kullanılan mediatörlerin anlaşılması kitaptaki anlatının önemli bir parçası.
Elbette bu anlatıda çok sayıda Nobel ödüllü bilim insanına rastlıyoruz kitapta.
Akıl, zeka, bellek, duyguların incelenebiliyor olması ve öyküsü evrimsel sürecin anlatımı başlı başına bölümler olarak ele alınıyor. Algılarımızı, görme, işitme duyularımız ve motor fonksiyonlarımızın araştırılmasındaki evrimsel sürecin 20.yüzyıldaki nefes kesen öyküsünü bir çırpıda okuyoruz.
Cumhur Ertekin’in dünyada öncü olduğu yutma araştırmalarına ve bu karmaşık işlevimizin anlaşılmasındaki süreç ayrı bir bölüm olarak ele alınmış. Yine hekimlerin hastalarına karşı temel sağaltıcı görevlerinden olan Ağrı konusu ile ilgili bilgi birikiminin anlatımına ayrıca bir bölüm ayrılmış kitapta. Tat duyusu da bu kapsamda ele alınmış hem de o Hocamın kendine özgü esprili ifade biçimiyle.
Kitabın son bölümünün “Bilinç” ile ilgili olması rastlantı olmasa gerek. Nörobilim’in evrimi önündeki sürecin “Bilincin ne olduğu?” zor sorusunun anlaşılmasında gerekli olduğunu belirttiği Edelman’ın “Neural Darwinism” kuramına bağlayarak bitirmesi çok etkileyici idi.
Kitabın sadece biz nörologlar için değil ama özellikle “insan beyninin nasıl çalışıp üretim yaptığına dair merak duyan tüm kitapseverler” için olduğunu gördüm ve herkese başucu kitabı olarak öneriyorum.
