Prof. Dr. Doğan Bor/ Güncelleme : 25,2,2023
Dünyada yaklaşık 7 milyar kişinin kullandığı cep telefonlarının insan sağlığı üzerindeki etkileri toplumda en fazla merak edilen hususlardan birisidir. Bana bu konuda çok sayıda soru yöneltildiğinden aşağıdaki bilgilendirme yazısının yararlı olacağını düşünüyorum.
Kişiler günlük yaşantılarını bir radyasyon sağanağı altında sürdürmektedirler. En düşük enerjilerdeki radyo dalgalarından, en yüksek enerjilerdeki X ve gama ışınlarına kadar çok geniş bir elektromanyetik spektrum söz konusudur. Radyasyonun sağlık etkisi göz önüne alındığında, bu spektrumu iyonlaştırıcı ve iyonlaştırıcı olmayan bölgeler olarak ikiye ayırıyoruz.
Radyasyon dozu, birim kütlede soğurulan enerji olarak tanımlanır. Eğer gün ışığının enerjisi 1 birim olarak alınırsa, iyonlaştırıcı olmayan radyasyon ile çalışan cep telefonları bu enerjinin yüz binde biri kadar enerji yayarlar. İyonlaştırıcı radyasyon enerjileri ise çok daha fazladır. Örneğin, radyolojik incelemelerde kullanılan cihazların (bilgisayarlı tomografi gibi) yaydıkları radyasyonların enerjileri gün ışığına göre yüz bin kat ve daha fazladır. Yani iyonlaştırıcı olan ve olmayan radyasyon enerjiler arasında yüz milyar kat kadar fark bulunmaktadır.İyonlaştırıcı olmayan radyasyonun kansere neden olup olmadığının anlaşılabilmesi için önce iyonlaştırıcı radyasyonun kanser risklerine değinmekte yarar var.
İyonlaştırıcı bölgede radyasyon enerjisi, etkileştiği ortamdaki atomların elektronlarını koparacak mertebededir. Etkileşmenin insan vücudu ile olması durumunda radyasyon, organ veya dokudaki DNA moleküllerinin mutasyonuna ve sonuçta kanser hastalığı gibi ciddi sağlık sorunlarına yol açabilmektedir. Radyasyon ışınlamasına bağlı kanser hastalığı ışınlamadan onlarca yıl sonra ortaya çıkmaktadır. Bu çok uzun sessiz süreçte kişiler, aynı zamanda birçok farklı kanserojen faktörlerin de (sigara tiryakiliği gibi) etkisi altında kalabileceğinden, bir kanser tanısının nedeni, sadece geçmişte kişinin maruz kaldığı radyasyon ışınlanmasına bağlanamaz.
Radyasyonun kanser etkisinin araştırılmasında, ışınlanmış ve ışınlanmamış topluluklardaki kanser vakalarının sayılarının karşılaştırıldığı epidemiyolojik çalışmaların büyük önemi vardır. Japonya’nın Hiroşima ve Nagazaki şehirlerine atılan atom bombalarının neden olduğu radyasyon etkisine maruz kalan kişileri kapsayan epidemiyolojik çalışmalar, yüksek şiddette radyasyonunun kanser ile olan ilişkisini göstermiştir. Radyasyon biyolojisinde yapılan araştırmalar düşük şiddette radyasyonun da kansere neden olabileceğini, ancak risklerin çok daha düşük olacağını ortaya koymuştur. İyonlaştırıcı radyasyonun kullanıldığı tanısal inceleme yapılan hastalar ve meslekleri gereği radyasyona maruz kalan kişiler, düşük şiddette radyasyona maruz kalırlar. Kanser olasılığı bu kişilerde son derece düşüktür ve ancak olasılıkla ifade edilir. Örneğin, düşük radyasyon dozlarının kullanıldığı akciğer incelemelerinde, radyasyona bağlı kanser riski milyonda 1-2, dozun daha yüksek olduğu bilgisayarlı tomografide birkaç binde bir civarındadır.
Cep telefonları, baz istasyonları, mikro dalga fırınlar vs. gibi kaynaklar enerjilerini elektromanyetik dalgalar olarak yayarlar. Ortam ile etkileşmelerinde, bu dalgaları meydana getiren elektrik ve manyetik alanlar rol oynarlar. Bu dalgaların enerjileri son derece düşüktür ve ortamın elektronlarını koparmaya yetmez, yani iyonlaştırma yetenekleri yoktur. İnsan vücudu ile olan etkileşmeleri yüzeysel olup, cilt ve cildin hemen altındaki dokularda soğurulurlar ve sadece bir miktar ısı artışına (0.1 – 0.3 derece kadar) neden olurlar. Son derece düşük enerjileri nedeniyle DNA molekülünü etkilemeleri ve mutasyona neden olarak kanser hastalığını başlatmaları mümkün değildir.
Laboratuvarlarda bazı hayvanların (fare ve tavşanlar) ve insana ait doku kültürlerinin elektromanyetik dalgalarla ışınlandığı çok sayıda in vitro çalışma vardır. Bu deneylerin bir kısmında, elektrik ve manyetik alanların bazı hücrelerin fonksiyonlarını ve yapılarını değiştirdiği gösterilmiştir. Bu bulguları kanseri tetikleyebilecek faktörler olarak yorumlayan görüşler vardır. Ancak, gerek hayvan deneyleri gerekse in vitro çalışmaların yöntemleri son derece tartışmalıdır. Aynı amaca yönelik fakat farklı laboratuvarlarda yapılan deneyler birbirleri ile uyum içerisinde değildir. Hayvan deneylerinde elde edilen tartışmalı sonuçların insanlara uyarlanması mümkün değildir. Ayrıca, doku ve hücrelerin laboratuvarlarda gerçekleştirilen ışınlanmalara karşı verdikleri yanıtların, canlı organizmalarda benzer şekilde elde edileceği beklentisi, vücudun bağışıklık sistemi dikkate alındığında, pek gerçekçi görünmemektedir. Zaten, güncel literatür dikkate alındığında, hücre bazında ortaya çıkan etkilerin, tüm organizmaya yayılarak kanseri tetiklediğini gösteren hiçbir bulgu yoktur.
Birçok fiziksel ve kimyasal uyarıcılar insan vücudundaki hücrelere zarar vermekte ancak bu etkiler, hücre boyutundan tüm organizmaya yayılmamaktadır. Biyolojik etkiler ile sağlık etkileri birbirine karıştırılmamalıdır.
Radyobiyolojide yürütülen bu araştırmalara paralel olarak, cep telefonlarını kullananlar ve kullanmayanlar arasında beyin kanserlerini karşılaştıran epidemiyolojik araştırmalar vardır. Bu çalışmaların ana teması, katılan kişilerin telefon kullanımlarının sıklığı, her konuşmadaki süresi, toplam kullanımın kaç yıl olduğu, telefonun hangi kulağa yakın olduğu, kişinin sağlık durumu (altta yatan bir hastalığının olup olmadığı), diğer radyasyon kaynaklarına olan maruziyeti, telefonun teknik özellikleri ve çalışma frekans aralığı gibi soruları yanıtlaması üzerinedir. Bu yanıtların kişinin hafızasına bağlı olması, epidemiyolojik çalışmaların güvenilirliğini doğrudan etkilemektedir. Güncel literatürde yer alan ve önem arz eden bazı çalışmaların sonuçlarına kısaca değinmek istiyorum.
Cep telefonu kullanımı ile beyin kanseri (glioma gibi) arasında bir ilişki olduğunu iddia eden bir araştırma İsveç’te yapılmış, telefon kullananlarda gliomanın %30 daha fazla olabileceği, bu olasılığın 25 seneden fazla kullananlarda %200’e yükseldiği ileri sürülmüştür (1). Bu çalışma kamuoyunda, medyanın da etkisi ile ciddi bir kaos yaratmıştır. Ancak akabinde, hemen hemen tüm uluslararası bilim kuruluşları, İsveç çalışmasında yapılan oldukça önemli hataları ortaya koymuşlardır. Bir örnek, ABD’de yapılan bir çalışmadır (2); telefonların kullanılmasının başladığı 1990’lı yıllardan 2008’e kadar bu ülkede glioma vakalarında hiçbir ilave artışın görülmediği belirtilmektedir. İsveç sonuçları doğru olsaydı bu artışın %40 olması gerekecekti.
Cep telefonlarının gliomaya neden olup olmadığını araştıran ve bazı sonuçları tartışmalı olan bir diğer epidemiyolojik çalışma, 13 ülkede yürütülen ve yukarıda verilen İsveç örneğini de kapsayan, INTERPHONE araştırmasıdır (3,4). Bu çalışmanın verileri farklı bilim otoriteleri
tarafından incelenmiştir (5,6). Eleştiri konusu olan bir değerlendirmede, zamanının çoğunu telefonda geçiren kişilerde (her gün ve günde 12 saat gibi pek inandırıcı olmayan süreler belirtilmiştir) risk artışı verilirken, bir diğerinde ise konuşma süreleri normal olan kişilerdeki risklerin, hiç telefonla konuşmayanlara göre daha az olduğu ifade edilmiştir. Tüm değerlendirmeler dikkate alındığında, telefon kullanımına bağlı olarak istatistiksel anlamlı bir kanser artışı olmadığı belirtilmiştir En son analizlerden birisinde ise, ortaya çıkan beyin kanserlerinde tümörün beyin içerisindeki yeri ile telefondan yayılan elektromanyetik dalgalara en fazla maruz kalan beyin bölgesi arasında hiçbir ilişki olmadığı saptanmıştır (7).
Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı (The International Agency for Research on Cancer-IARC) bilhassa İsveç ve Interphone araştırmasındaki bazı analizlere bakarak, cep telefonlarının “muhtemelen kanserojen” olabileceğini ileri sürerek toplumda bir korku oluşmasına neden olmuştur. IARC, cep telefonlarını 2B risk sınıfına koymuştur, ilginç olan husus ise kahve, sebze turşuları, nikel paralar, karbon kağıtlar, talk pudrası ve egzoz dumanının da bu kategoride olmasıdır (8). En son edinilen bilgi, yoğun eleştirilere hedef olan IARC’nin bu sınıflandırmasının yeniden göz önüne alındığı yönündedir, sanırım bir yıl içerisinde son değerlendirmelerin sonuçları açıklanacaktır.
Diğer taraftan, cep telefon kullanımının hiçbir sağlık riski taşımadığını ileri süren çok sayıda epidemiyolojik çalışma vardır. Tümünün burada verilmesi mümkün değildir, ancak Danimarka’ da 358 000 (9,10) ve İngiltere’de 1 milyon kadın kullanıcıyı içeren araştırmaların sonuçları bu bağlamda hayli önemlidir (11,12). İskandinav ülkelerinde (İsveç dahil) yapılan araştırmaların hiçbirisi, önceki İsveç çalışmasını doğrulayacak sonuçlar vermemiştir (13). Yetişkinlerin yanı sıra çocuklarda yapılan araştırmalar da (Cefalo çalışması) telefon kullanımına bağlı bir risk olmadığını belirtmektedir (14).
IARC’nin yukarıda verilen kararından hemen sonra Dünya Sağlık Teşkilatı (WHO) mobil telefon kullanımının hiçbir sağlık riski taşımadığını ifade eden bir görüş yayınlamıştır (15). ABD’de ki birçok sağlık organizasyonu (National Cancer Institute, National Institute of Enviromental Health Science, FDA gibi) ve Avrupa Topluluğu araştırma gruplarının benzer raporları vardır (16).
Ben bu bağlamda, Uluslararası Elektromanyetik Emniyet Komitesinin (International Committee on Electromagnetic Safety http://www.ices-emfsafety.org/expert-reviews/) yayımladığı bir yazıyı okurlarla önermek istiyorum. Bu makalede, bugüne kadar ulusal ve uluslararası kuruluşlarca yapılan 69 araştırmanın birkaç satırlık özeti verilmekte ve hepsinin sonuçları ortak bir noktada buluşmaktadır; Beyin kanseri ile telefon kullanımı arasında bir ilişkinin olmadığıdır.
Bir an için, hücrelerde ortaya çıkan biyolojik etkilerin kansere neden olabileceği düşünülse bile, bu son derece düşük olasılığın, diğer nedenlere bağlı olarak ortaya çıkan kanserlerden ayrılması mümkün değildir. Halen, gelişmiş ülkelerde ömür boyu kansere yakalanma oranı %40, ölüm oranı ise %20 civarındadır, iyonlaştırıcı radyasyonun bile katkısı %1 olarak verilmektedir.
İyonlaştırıcı olmayan radyasyon konusunda yazılan makaleler genelde sonuç olarak “istatistiksel anlam taşıyacak bir sağlık riskinin olmadığını ancak bu konuda çalışmaların sürmesi gerektiğini” ifade etmektedirler. İlk bakışta bu sonuç cümlesinin çelişki taşıdığı düşünülebilir. Ancak, bilimsel araştırmalar her zaman bilinmeyeni bulmayı hedeflemektedir, eğer çok çok düşük bir risk varsa, bu riskin değeri nedir? Kaç milyonda birdir? Araştırılan budur. Diğer taraftan bazı beyin kanserlerinin sessiz süresi çok daha uzun olabilir. Ayrıca, her geçen gün yaşamımıza yeni bir teknolojik ürün girmektedir, radyasyonun geç etkileri göz önüne alınırsa, bu ürünlerin sağlığa olası etkilerinin uzun bir süreçte takip edilmesi son derece normaldir.
Kişiler, her ne kadar bilimsel sonuçları inkâr etmeseler de hala psikolojik olarak rahatsızlık hissedebilmektedirler. Ben şahsen bu kaygıya çevremde çok tanık oluyorum. Sonuçta kulaklık kullanımının ciddi şekilde artmasında bu rahatsızlığın da rol oynadığını sanıyorum. Ebeveynlerin çekinceleri, çocuklarının cep telefonlarını kulaklık ile kullanması durumunda azaltılabilir. Ancak çocuklar ve ebeveynler arasında bu telefonlarla sağlanan hızlı iletişimin, çocukların güvenliği açısından ayrı bir önem taşıdığı da önemli bir husustur. Bu arada unutulmaması gereken husus, araba kullanırken telefonla konuşmanın neden olduğu ölümcül kazaların sayısının azımsanmayacak derecede fazla olmasıdır. Ayrıca hijyen konusunu da dikkatlere sunmak istiyorum, telefonları koyduğumuz yerlere ne kadar dikkat ediyoruz.
KAYNAKLAR
1. Hardell L, Carlberg M, Hansson Mild K. Pooled analysis of case-control studies on malignant brain tumours and the use of mobile and cordless phones including living and deceased subjects. International Journal of Oncology 2011; 38(5):1465–1474.
2. Mobile phone use and glioma risk: comparison of epidemiological study results with incidence trends in the United States; Little et al.; BMJ 2012.
3.The INTERPHONE Study Group. Brain tumour risk in relation to mobile telephone use: results of the INTERPHONE international case-control study. International Journal of Epidemiology 2010; 39(3):675–694.
4.The INTERPHONE Study Group Int. J. Epidemiol. advance online publication doi:10.1093/ije/dyq079 (2010).
5.Cardis E, Richardson L, Deltour I, et al. The INTERPHONE study: design, epidemiological methods, and description of the study population. European Journal of Epidemiology 2007; 22(9):647–664.
6.International Agency for Research on Cancer. Non-ionizing Radiation, Part 2: Radiofrequency Electromagnetic FieldsExit Disclaimer. Lyon, France: IARC; 2013. IARC monographs on the evaluation of carcinogenic risks to humans, Volume 102.
7.Larjavaara S, Schüz J, Swerdlow A, et al. Location of gliomas in relation to mobile telephone use: a case-case and case-specular analysis. American Journal of Epidemiology 2011; 174(1):2–11.
8.Open Article: IARC Document on Carcinogens: http://monographs.iarc.fr/ENG/Preamble/CurrentPreamble.pdf Return to text
9.Johansen C, Boice J Jr, McLaughlin J, Olsen J. Cellular telephones and cancer: a nationwide cohort study in Denmark. Journal of the National Cancer Institute 2001; 93(3):203–207. [PubMed Abstract]
10.Schüz J, Jacobsen R, Olsen JH, et al. Cellular telephone use and cancer risk: update of a nationwide Danish cohort. Journal of the National Cancer Institute 2006; 98(23):1707–1713.
11.Benson VS, Pirie K, Schüz J, et al. Mobile phone use and risk of brain neoplasms and other cancers: Prospective study. International Journal of Epidemiology 2013; 42(3): 792-802.
12.Benson VS, Pirie K, Schüz J, et al. Authors’ response to: the case of acoustic neuroma: comment on mobile phone use and risk of brain neoplasms and other cancers.International Journal of Epidemiology 2014; 43(1):275. doi: 10.1093/ije/dyt186Exit Disclaimer.
13.Deltour I, Auvinen A, Feychting M, et al. Mobile phone use and incidence of glioma in the Nordic countries 1979–2008: consistency check. Epidemiology 2012; 23(2):301–307. 14.Aydin D, Feychting M, Schüz J, et al. Mobile phone use and brain tumors in children and adolescents: a multicenter case-control study. Journal of the National Cancer Institute 2011; 103(16):1264–1276.
15. Open article: WHO Fact Sheet: Electromagnetic fields and public health: mobile phones June 2011: http://www.who.int/mediacentre/factsheets/fs193/en/index.html
16. SCENIHR. 2015. Scientific Committee on Emerging and Newly Identified Health Risks: Potential health effects of exposure to electromagnetic fields (EMF): http://ec.europa.eu/health/scientific_committees/emerging/docs/scenihr_o_041.pdfExit Disclaimer, accessed August 15, 2015