Yapay Zeka’yı Kamu Hizmeti Olarak Ele Alın

“YZ temel modelleri, kamu hizmeti olarak düzenlenmesini destekleyen elektrik altyapısı ile ortak özelliklere sahiptir.”

Holly Buck – Matt Huber / 17.07.2025

Çeviren: Nezih Kazankaya

YZ ekonomide ve günlük yaşamda büyük değişikliklere yol açması giderek daha olası görünüyor. İşsiz kalan işçiler için bir kamu istihdam programına ihtiyacımız var ve YZ’yı bir kamu hizmeti olarak düzenlememiz gerekiyor.

Yapay zeka şirketleri, modellerinin yeteneklerinde endişe verici artışlar olduğunu bildiriyor. OpenAI’nin Nisan 2025 tarihli o3 ve o4-mini Sistem Kartı raporunda, “biyoloji değerlendirmelerimizin birçoğu, modellerimizin yeni başlayanların bilinen biyolojik tehditler yaratmasına anlamlı bir şekilde yardımcı olabilecek noktaya geldiğini gösteriyor” deniyor (https://cdn.openai.com/pdf/2221c875-02dc-4789-800b-e7758f3722c1/o3-and-o4-mini-system-card.pdf). Claude 4 Opus, kullanıcılara nükleer sınıf uranyum temin etme konusunda yardımcı olma yeteneğini gösterdi. Kaliforniya eyaleti tarafından Haziran ayında yayınlanan bir rapora göre (https://www.cafrontieraigov.org/), son modeller “uyum planlamasına dair artan kanıtlar” sergiledi — başka bir deyişle, modeller mühendisleri şantaj yapmaya istekli olmak gibi stratejik aldatma eylemleri gerçekleştirebilir ve yeni modeller genellikle değerlendirildiklerini tespit edebilirler (https://simonwillison.net/2025/may/25/claude-4-system-card/.

Bu sadece varsayımsal bir senaryo değil; son birkaç aydır gerçekleşiyor.

Bu konuyla ilgili ilk makalemizde de belirttiğimiz gibi, Sol YZ’nın hem güvenlik hem de geçim kaynakları açısından oluşturduğu riskleri çok ciddiye almalıdır (https://yapayzekarenkleri.com/yapay-zeka-kaynakli-is-kayiplari-ciddi-bir-tehdittir/). İklim değişikliğinin, aslında herkesin hayatını etkileyecek olmasına rağmen, “çevre” kategorisine sokulup özel bir ilgi alanı veya bilimsel bir konu olarak ele alınması bir hataydı. Aynı şekilde, YZ’nın getireceği değişiklikleri tek bir konu olan “teknoloji” veya inovasyon politikası konusu olarak sınıflandıramayız. Bu, herkesin ilgilenmesi gereken bir konudur.

Bu makalede, asırlardır sorulan “Ne yapmalı?” sorusunu ele alıyoruz. Cevabımız: YZ’ya, onu bir kamu hizmeti olarak düzenleyen, dağıtım öncesi bir yaklaşıma ihtiyacımız var ve ayrıca bilgi ekonomisindeki işten çıkarılan işçiler için bir kamu istihdam programı oluşturmamız gerekiyor.

Refah Devletinden Evrensel Temel Gelire Yeniden Dağıtım

Sol, iş kaybına genel bir yanıt sunuyor: yeterli işsizlik sigortası ve kamusal iş eğitimi ve yerleştirme programları ile sağlam bir refah devleti (https://jacobin.com/2023/04/artificial-intelligence-chatgpt-job-loss-displacement-labor-reallocation-welfare-state). Amerika Birleşik Devletleri’nde bu sistemler uzun süredir yetersiz kalıyor ve şu anda daha da fazla baskı altında. Eğitim alanında üniversiteler saldırı altında ve üniversite yönetimleri yeniden eğitim ve yeniden beceri kazandırma programları tasarlamak konusunda proaktif davranmıyorlar.

Refah devleti cephesinde, mevcut sınırlı sosyal korumalar aşındırılmaktadır (Trump’ın, zaten yıpranmış refah sistemimizin Medicaid, gıda kuponları ve diğer hayati güvenlik ağlarını kesintiye uğratacak olan Büyük Güzel Yasa’nın kabul edilmesinden sonra daha da fazla), ancak COVID-19 salgını, acil durumlarda bunların hızla genişletilebileceğini göstermektedir. Sendikaların da teknolojik yeniliklerden elde edilen üretkenlik kazanımlarını iş kaybı yerine (https://jacobin.com/2018/03/germanys-28-hour-workweek) daha kısa çalışma saatlerine dönüştürme konusunda geçmişleri var (https://jacobin.com/2023/08/shawn-fain-uaw-big-three-automakers-thirty-two-hour-workweek). Refah devletini güçlendirmek ve genişletmek, iş eğitimi ve yerleştirme programlarına büyük yatırım yapmak ve örgütlü işgücünü güçlendirmek, YZ kaynaklı iş kaybıyla başa çıkmak için başvurulacak politika önerileri olacaktır.

Sol’daki bazı ütopik öneriler ise, yalnızca büyük ölçekli işsizliğe bir çözüm olarak değil, aynı zamanda işçiler için bir kaldıraç kaynağı olarak da “evrensel temel gelir”i (ETG) benimsiyor (https://www.versobooks.com/en-gb/products/148-inventing-the-future). Bazıları, bir ETG’nin daha fazla boş zaman sağlayacağını ve kapitalizmde ücretli emek ile hayatta kalma arasındaki temel bağı zayıflatacağını savunuyor.

Diğer sosyalistler ise ETG’ye şüpheyle yaklaşıyor. Şüpheciliğin bir kaynağı, ETG’nin kamu harcamalarının Amazon, Walmart ve hatta artık OpenAI, Google ve diğer YZ teknolojisi sağlayıcıları gibi özel sermayedarların eline geri dönmesini sağlayarak bir tür ” piyasa refahı ” sağlamasıdır (https://press.uchicago.edu/ucp/books/book/chicago/W/bo193189363.html). (Teknoloji sermayedarlarının ETG’nin büyük savunucuları haline gelmesi tesadüf değildir https://www.fastcompany.com/91160672/why-silicon-valley-loves-universal-basic-income.)

Bir diğer endişe ise, ETG’nin kapitalizm de dâhil olmak üzere tüm toplumlarda işe bağlı temel saygınlığı göz ardı etmesidir (https://cwcp.substack.com/p/whats-missing-in-democrats-economic). Devlet onlara geçimlerini sağlayacak kadar para sağlasa bile, çoğu insanın uzun süreli istemsiz işsizlik veya yetersiz istihdamdan memnun olacağını düşünmüyoruz. Asıl soru, bu tür nüfusun kamu kanalları aracılığıyla toplumsal açıdan faydalı işlere nasıl yönlendirilebileceğidir.

Refah devletinin genişletilmesi ve temel gelir garantisi gibi çözümler, hızlı teknolojik değişimin işgücü piyasaları üzerindeki etkilerini hafifletmek için kapitalistlerin (YZ kapitalistleri dâhil) servetinin yeniden dağıtılmasına dayanmaktadır. Ancak bunlar ne kadar gerekli olursa olsun, YZ teknolojisini özünde şekillendiren güç yapılarına temel bir meydan okuma oluşturmamaktadır.

“Ön Dağıtım” veya YZ’nın Kazanımlarının Toplumsallaştırılması

Daha radikal yaklaşımlar, YZ’nın özel kapitalistler tarafından kontrol edilmesi ve bu kapitalistlerin YZ’nın kullanımıyla toplumda üretilen artı değeri tekelleştirme hakkına sahip olmasını kabul etmez. Saffron Huang ve Sam Manning’in tartıştığı gibi, “ön dağıtım” hedefleyen politikalar, kâr peşinde koşan kapitalistler tarafından biriktirilmeden önce, dünyayı değiştiren teknolojinin faydalarını genelleştirmeyi amaçlayacaktır (https://www.noemamag.com/heres-how-to-share-ais-future-wealth/).

YZ’nın özünde kolektif bir yanı vardır. Karl Marx, sermayenin bilimsel bilgiyi – kışkırtıcı bir şekilde “genel zekâ” olarak adlandırdığı şeyi – kâr elde etme arayışında kendine mal edebileceği “bedava bir hediye” olarak gördüğünü savundu (https://thenewobjectivity.com/pdf/marx.pdf). YZ, toplumun tüm metinsel bilgi tabanına dayanan devasa bir otomatik makine öğrenimi biçimini temsil ettiği ölçüde, Marx bu ölçekte bir entelektüel mülkiyet hakkının elde edilmesini öngörememiştir.

OpenAI’nin kapitalist bir girişime dönüşmeden önce kâr amacı gütmeyen bir kuruluş olarak başlamış olması dikkat çekicidir: YZ yenilikçileri bile, böylesine derin ve hatta varoluşsal maliyetler üretebilen bir teknolojide kâr amacının risklerini fark etmişlerdi (https://www.npr.org/2025/05/26/1253189687/nprs-book-of-the-day-karen-hao-empire-of-ai). Bilim insanları ve diğerleri de, kodlama, genel soruları yanıtlama ve hatta belirli bir konu hakkında tutarlı araştırma makaleleri üretme konusunda bir tür “araştırma asistanı” olarak onun yararlılığını fark ettiler (https://mitsloan.mit.edu/ideas-made-to-matter/how-generative-ai-can-boost-highly-skilled-workers-productivity).

Bu tür bir aracın, hem işyerlerinde hem de evlerde tüm çalışma biçimlerinin temelini oluşturan vazgeçilmez bir hizmet haline gelebileceğini görmek zor değil. Wired dergisinin kurucu editörü Kevin Kelly, YZ’nın elektrik kadar temel bir teknoloji olacağını, telefonlar, cihazlar, arabalar, binalar vb. gibi “her şeyin içinde” bulunan ve “bilişselleştirilen” genel amaçlı bir teknoloji olacağını öngördüğünde, bu çoğu kişiye muhtemelen her zamanki teknoloji coşkusu gibi gelmiştir (https://singularityhub.com/2017/04/02/how-ai-is-like-electricity-and-why-that-matters/). Ancak şimdi, YZ’nın insanların günlük yaşamlarına entegre edilmesinin gerçekte nasıl görünebileceğini izlemek mümkün.

Soyut olarak, YZ özetleme, çeviri, araştırma ve yeni fikirler üretme gibi günlük yaşamın içine dâhil edilmektedir. Bu sadece toplantı planlama, grafik oluşturma ve slayt sunumları hazırlama, mesajlar için doğru kelimeleri bulmaya yardım etme, sosyal medyada paylaşım yapma ve benzeri ofis işlerini yapmakla kalmaz. Tamirci bulma, bahçedeki bilinmeyen bitkileri tanımlama, yemek tarifleri önerme ve market listesi oluşturma, fitness programını optimize etme gibi ev işleri ve hobilere de girecektir. Bunların hiçbiri şu anda gerekli görünmüyor, tıpkı otuz yıl önce Google Haritalar’ın gerekli görünmediği gibi. Ancak insanlar yavaş yavaş bu özelliklere alışacak, tıpkı bugün birçok insan için telefonuna bakmadan yeni bir yere gitmenin çok zor olması gibi.

Kamu Hizmeti Olarak YZ

Neyse ki, bu tür “temel hizmetlerin” nasıl ele alınacağına dair bir dizi politika ve hukuki düşünce zaten mevcut: kamu hizmetleri hukuku ve düzenlemeleri (https://damagemag.com/2024/04/01/the-utility-of-utilities/). Yirminci yüzyılın başlarında ilerici hukukçular, gaz, su ve elektrik gibi belirli ağ altyapılarının “ortak, kolektif girişimler” olarak işletilmesi gerektiğini belirttiler. Hukukçu William Boyd’un ifadesiyle, bu altyapılar “sadece piyasa güçlerine bırakılmayacak kadar önemlidir” (https://scholar.law.colorado.edu/faculty-articles/62/). Kamu hizmetleri, kamu yararına ve sadece özel kâr amacıyla değil, yönetilmelerini zorunlu kılan yasal tüzükler aracılığıyla oluşturuldu (ancak özellikle gaz ve elektrik için, bu yasal düzenlemenin bir parçası olarak özel mülkiyet ve kâr elde etme izni verildi).

Bu alanın en iyi örneği elektrik olduğundan, burada iki noktayı ayırt etmek gerekir. İlk olarak, YZ temel modelleri, kamu hizmeti olarak düzenleme mantığını destekleyen elektrik altyapısı ile ortak özelliklere sahiptir (https://www.latitudemedia.com/news/the-case-for-ai-as-a-public-utility/). (“YZ” her türlü şeyi ifade edebilir, ancak burada tartışmamızı temel modellere ve özellikle Anthropic’in Claude 3.7 Sonnet, OpenAI’nin o3, DeepSeek’in R1 gibi büyük miktarda veri ve güç gerektiren gelişmiş “öncü” modellere odaklanacağız.)

YZ bilgisayar bilimcisi Andrej Karpathy, büyük dil modellerinin (LLM’ler) modelleri eğitmek için bilgi işlem altyapısı ağını kurmak için büyük sabit sermaye harcamaları gerektirdiğini, müşterilerin “ölçülü erişim” (işlenen kelime/bilgi sayısına dayalı jetonlar) talep ettiğini ve elektrik voltajına benzer şekilde tutarlı ve güvenilir bilgi akışı talebi olduğunu belirtiyor (https://www.youtube.com/watch?v=LCEmiRjPEtQ&t=79s).

Bu sistemler, insanların günlük yaşamlarına ve işlerine entegre hizmetler haline gelebilir. Belirli bir ölçekte, büyük YZ sistemleri, kamu hizmetleri olarak düzenlenebilir: makul ücretler ve erişim sağlamaya, kamu denetimine tabi olmaya ve şeffaflık ve güvenilirliği de içerebilecek standartlara göre çalışmaya zorlanabilir.

Kamu düzenlemesi ihtimali sadece varsayımdan ibaret değildir. Kaliforniya Valisi Gavin Newsom, geçtiğimiz sonbaharda 2024 yılında tartışmalı bir YZ güvenlik yasasını veto etmişti, ancak eyaletin hazırlattığı ve yeni yayınlanan bir rapor, veto kararından bu yana geçen sekiz ayda YZ modelinin yeteneklerinin hızla arttığını ve bu durumun kamu düzenlemesi konusunda önemli yeni endişeler doğurduğunu ortaya koyuyor (https://www.cafrontieraigov.org/).

Bu tür hizmetleri düzenlemeden bırakmanın riskleri giderek daha belirgin hale gelmeye başladı. Örneğin, birkaç ay önce OpenAI, ChatGPT’ye bir güncelleme yayınladı ve bu güncelleme, ChatGPT’ye dalkavukça bir kişilik kazandırdı. ChatGPT o kadar uyumlu hale geldi ki, paranoyak sanrıları tetikledi ve pekiştirdi ve “çubukta b.k satmak” gibi “dâhiyane” iş fikirlerini coşkuyla övdü (https://venturebeat.com/ai/openai-rolls-back-chatgpts-sycophancy-and-explains-what-went-wrong/). Şirket, viral eleştirilerin ardından güncellemeyi hızla geri aldı. Ancak, haftada 500 milyon kullanıcının bağımlı hale geldiği bir ürünün bu şekilde düzenlenmemesinin tehlikelerini görebilirsiniz (https://openai.com/index/sycophancy-in-gpt-4o/).

Kamu hizmeti hukukunda bir diğer önemli konu, hizmet bölgesindeki tüm nüfusa “hizmet verme yükümlülüğü” ve erişimde eşitsizliklerin önlenmesidir (https://www.sciencedirect.com/science/article/abs/pii/S1040619004001356). Premium kullanıcılar işlevsel bir YZ elde ederken, geri kalanımız ise yetersiz ve yarı işlevsel bir versiyona sahip olursa, toplum daha da eşitsiz hale gelir. İnsanlar, nüfusun bir kısmına sürekli elektrik veya temiz su sağlanırken, geri kalanına düzensiz hizmet ve ara sıra kirlenme gibi durumlara tahammül etmezler; en azından etmemelidirler.

Mesele şu ki, bunlar devletin çözebileceği konular. Düzenleme olmadan, YZ’dan elde edilen kazanımlar nüfus genelinde eşit olarak dağıtılmayacak ve erişilebilir olmayacaktır.

İkincisi, YZ sadece elektriğe benzemekle kalmaz, aynı zamanda temel işlevlerinin arkasındaki hesaplamaları gerçekleştirmek için muazzam miktarda elektrik gerektirir. Başka bir deyişle, birçok kişinin uyardığı gibi, YZ ve veri merkezlerinin büyümesi, genel olarak, son birkaç on yıldır görmediğimiz düzeyde elektrik talebi veya “yük” artışı yaratacak ve mevcut kamu hizmeti yönetimi ve düzenleme modellerimizi zorlayacaktır. Uluslararası Enerji Ajansı, “YZ için optimize edilmiş veri merkezleri”nin elektrik talebinin 2030 yılına kadar dört katına çıkacağını öngörmektedir. ABD’de veri merkezleri, tüm elektrik talebi artışının yarısını oluşturacaktır (https://www.iea.org/news/ai-is-set-to-drive-surging-electricity-demand-from-data-centres-while-offering-the-potential-to-transform-how-the-energy-sector-works) (şu anda YZ veri merkezlerinin elektrik talebinin yalnızca yüzde 15’ini oluşturmaktadır, ancak bu rakamın hızla artacağı tahmin edilmektedir https://www.scientificamerican.com/article/ai-will-drive-doubling-of-data-center-energy-demand-by-2030/).

Bu bir zorluk oluşturuyor, çünkü kamu hizmetlerinin tüketicilere zarar veren, değişim ve yenilik konusunda yavaş, devasa tekeller olduğu fikrine dayanan yarım yüzyıllık elektrik yeniden yapılandırması (veya deregülasyonu) sürecinden henüz çıktık (https://jacobin.com/2024/05/price-is-wrong-review-electric-grid-decommodification). Bu süreç, daha fazla rekabetin her zaman en iyi sonuçları doğuracağı şeklindeki neoliberal vaade dayanarak elektrik hizmetlerini sistematik olarak daha parçalı pazarlara “ayırmıştır “.

Ancak, uzun vadeli merkezi planlama, toplumsal yatırım ve tüketiciler için “adil ve makul” fiyatların sağlanmasına dayanan eski kamu hizmeti modelinin, karşı karşıya olduğumuz zorluklara oldukça uygun olduğu açıktır (https://damagemag.com/2024/04/01/the-utility-of-utilities/). YZ’nın ötesinde, karbonsuzlaştırma için hem elektrik üretimi hem de iletim altyapısının büyük ölçüde genişletilmesi gerekeceği gerçeği de vardır (https://www.motherjones.com/environment/2023/04/electrify-everything-landing-page-cover-story/).

Özetle, YZ, hızla artan elektrik talebi ve iklim değişikliğiyle birlikte kaçınılmaz kamusal sorunlarla karşı karşıyayız ve kamu hizmeti modeli en azından bunlarla başa çıkabilecek kurumsal bir yapının tarihsel bir örneğini sunuyor. YZ düzenlemesinin bu farklı yönlerinin (bir yandan YZ modellerini ve algoritmalarını, diğer yandan altyapılarını ve enerji kullanımlarını düzenlemek) birleşik bir çerçevede ele alınması gerekip gerekmediğinin açık bir soru olduğunu düşünüyoruz. Bu iki boyutun ortak yönetişimini hayal edebilirsiniz, ancak modellerin nasıl çalıştığına dair kamu şeffaflığıyla ilgili temel soruların veri merkezi güç ihtiyaçları hakkındaki konuşmalarda gözden kaçtığını da düşünebilirsiniz. Önemli olan nokta, kamu hizmeti düzenlemesinin genel modelinin bu sistemlerin hem fiziksel hem de sanal yönleri için geçerli olmasıdır.

Bazılarının da belirttiği gibi, bu model mükemmel değildir (https://papers.ssrn.com/sol3/papers.cfm?abstract_id=5266513). Değişime yavaş uyum sağlar ve yolsuzluğa meyillidir. Ancak Pier LaFarge’ın açıkladığı gibi, bu model aynı zamanda “tarihte özel sermaye ve kamu yararı arasında en başarılı dengeyi temsil eder… [ve]… dünyanın en büyük ekonomisinin kalbinde sosyal altyapının tek işleyen örneğidir” (https://www.volts.wtf/p/should-we-put-utilities-in-charge). Yirminci yüzyıl temel olarak elektrik şebekesi tarafından şekillendirildiyse, yirmi birinci yüzyıl kamu tarafından sağlanan YZ altyapısına dayanabilir (https://www.mozillafoundation.org/en/research/library/public-ai/).

Elbette, böyle bir proje, YZ üzerindeki kontrolün özel efendilerinden geri alınması anlamına gelecektir. Farklı alanlardan insanlar, kamu yararına teknolojiyi düzenleme (https://scholarship.law.columbia.edu/books/176/), dijital kamu altyapısı (https://knightcolumbia.org/content/the-case-for-digital-public-infrastructure) ve teknoloji şirketlerini özel kamu hizmetleri haline getirme konularını yıllardır daha geniş bir şekilde tartışmaktadır (https://jacobin.com/2020/12/facebook-big-tech-antitrust-social-network-data). Benzer şekilde, “kamu interneti” gibi iddialı fikirler, Google veya sosyal medya şirketlerinin dijital teknolojiler üzerindeki gücünü tam olarak azaltmamıştır.

Ancak elektriğin tarihsel örneği bize biraz daha umut veriyor — özellikle de kapitalist Z’nın istilasına ve altyapı inşasının yarattığı enerji ve su sıkıntısına karşı halkın tepkisi artarken. On dokuzuncu yüzyılın sonlarında elektrik endüstrisi tamamen özel sektöre aitti — Thomas Edison, Wall Street’ten sermaye arayışında bulunurken, ilk elektrik santralini New York’un Pearl Street’inde kurdu. Ancak giderek daha fazla ilerici reformcu, elektriğin kentsel altyapıda yaşamsal rolünü fark edince, belediye elektrik sistemlerinin tamamen kamu tarafından devralınmasıyla tehdit ettiler. Kamu mülkiyetinin gerçek tehdidi, elektrik kapitalistlerini elektriği düzenlenmiş bir kamu hizmeti haline getirmeye dayalı bir uzlaşmayı kabul etmeye zorladı. Bugün de özel YZ’yı disipline edebilecek benzer şekilde güçlü hareketlere ihtiyacımız olacak.

Bilgi Ekonomisi için Kamu İstihdam Programı

YZ’yı bir kamu hizmeti olarak ele almak, iş kaybı sorununu çözmez, ancak iş kayıplarıyla koordineli ve kamusal bir şekilde başa çıkmak için daha geniş bir planlama çerçevesi sağlayabilir. Bu sorun için zengin bir tarihsel örneğimiz de var: Yeni Düzen’in kamu istihdam programları.

YZ için bir kamu istihdam programı, en görünür kurbanlarından bazılarını, yani profesyonel-yönetici sınıfı bilgi çalışanlarını nasıl işe yerleştireceğini yaratıcı bir şekilde düşünmelidir. Yeni Düzen’in yalnızca okul, hastane ve elektrik sistemleri inşa eden mavi yakalı işçilerle ilgili olmadığını, aynı zamanda sanat alanındaki yaratıcı emeğin toplumsal açıdan faydalı amaçlar doğrultusunda kullanılmasını ve kültürün kitleler için erişilebilir hale getirilmesini de içerdiğini unutmamak gerekir; Diego Rivera’nın işçi mücadelesini çağrıştıran duvar resimlerini (https://jacobin.com/2022/10/diego-rivera-socialist-art-pan-american-unity-mural) veya Woody Guthrie’nin kamusal hidroelektrik enerjisi hakkında şarkı söylemesini düşünün (https://www.seattleweekly.com/news/how-woody-guthrie-found-hope-for-america-on-he-banks-of-the-columbia/). Yeni Düzen ayrıca, becerilerini etkili kamu planlaması ve yönetişime adayan sayısız mühendis, planlamacı ve diğer teknik bilgi çalışanlarını da istihdam etti (https://jacobin.com/2019/03/green-new-deal-roosevelt-public-works).

Günümüzde bu tür bilgi çalışanları genellikle, kâr amacı gütmeyen kuruluşların oluşturduğu “üçüncü sektör”, yani üniversiteler ve savunuculuk yapan STK’lar (gördüğümüz gibi, siyasi saldırılara ve hayırseverlerin kaprislerine karşı temelde savunmasız olan kuruluşlar) aracılığıyla kamu yararına işler aramaktadır (https://catalyst-journal.com/2021/05/ngoism-the-politics-of-the-third-sector). Becerilerini doğrudan kamu yararına kullanmak, bu tür çalışanlar için çok daha istikrarlı ve demokratik olarak hesap verebilir bir çıkış yolu sağlayabilir. Belki de iş arayan yazılım mühendisleri, kamuya açık YZ ve kamuya açık bilgi platformlarının oluşturulmasına yardımcı olacak işler bulabilirler.

Buradan Oraya Giden Yol

Bu fikirler siyasi uygulanabilirlik açısından uzak görünüyor. Ancak LLM’nin gelişiminin zaman çizelgesi, bu fikirlerin üzerinde düşünülmesi ve beş yıl içinde geniş siyasi destek sağlanması gerektiğini gösteriyor. Şu anda, sadece son derece mütevazı eyalet düzeyinde yasama önerileri var. Örneğin, bu oturumda New York Eyalet Meclisi’nde yeniden sunulan İşgücü İstikrarı Yasası, şirketlerin YZ’nın etkisini değerlendirmelerini zorunlu kılıyor ve YZ ile işçileri işten çıkaran şirketlere ceza uyguluyor, ancak ekonomik olarak ayakta kalmak için buna ihtiyaç duyan küçük işletmeler için muafiyetler öngörüyor (https://www.nysenate.gov/legislation/bills/2025/A5429/amendment/A). Ek ücretten toplanan fonlar, işçilerin yeniden eğitimi, işgücü gelişimi ve işsizlik sigortası için kullanılacak.

Bu doğru yönde atılmış bir adım ve insanların bunu hazırlamak için çaba sarf etmeleri olumlu bir gelişme. Ancak, şu anda politik olarak mümkün görünen sınırlamalarla karşı karşıya olduğu da açık. Bu durum, eyalet bazında bir yaklaşımın bu soruna çözüm olamayacağını da gösteriyor. Çünkü şirketler sadece New York’ta ek ücretlerle karşı karşıya kalırsa, işçi haklarının daha az korunduğu eyaletlere taşınma olasılıkları daha da artacak ve mevcut eğilimler daha da kötüleşecektir. Artan endişe duygusunu, olasılık alanını genişletebilecek şekilde kullanmalıyız. Bunu yapmak için, YZ’nın “kendi sorunları olmadığını” düşünen insanların da mücadeleye katılmaları gerekiyor.

YZ, refah devletinin genişletilmesini, temel gelir garantisini, kamu hizmetleri yasasını, kamu istihdam garantisini veya bunların bir kombinasyonunu gerektiriyor olsun, bu çözümlerin hiçbiri YZ sermayesi veya bunların çoğunu uygulamak için gerekli vergilere ve yeniden dağıtımlara direnen daha geniş kapitalist sınıf tarafından kolayca kabul edilmeyecektir. Daha önceki makalemizde de belirttiğimiz gibi (https://yapayzekarenkleri.com/yapay-zeka-kaynakli-is-kayiplari-ciddi-bir-tehdittir/), YZ’yı iklim, sağlık ve ekonomik yönetişim gibi alanlardan ayrı, tek başına bir politika alanı olarak ele almamak önemlidir. Tüm bu zorluklar, kamu mallarının merkezi önemini yeniden vurgulayacak, kemer sıkma politikalarına ve genel olarak sermayenin gücüne karşı daha geniş bir işçi sınıfı hareketi gerektirmektedir.

Katkıda Bulunanlar

Holly Buck, Buffalo Üniversitesi’nde çevre ve sürdürülebilirlik alanında doçenttir.

Matt Huber, Syracuse Üniversitesi’nde coğrafya profesörüdür. Son kitabı, Climate Change as Class War: Building Socialism on a Warming Planet (İklim Değişikliği Sınıf Savaşı Olarak: Isınan Bir Gezegende Sosyalizmi İnşa Etmek) (Verso, 2022).

Bu yazı, YZ kaynaklı iş kaybı ve işçinin yerinden edilme tehdidi üzerine iki bölümlük dizinin ikinci makalesidir. İlk bölümü 33. sayımızda okuyabilirsiniz.

https://yapayzekarenkleri.com/yapay-zeka-kaynakli-is-kayiplari-ciddi-bir-tehdittir/

https://jacobin.com/2025/07/artificial-intelligence-regulation-public-utility

Scroll to Top